Sabahleyin vakitlice uyandık. Gökhan biraz halsiz gibiydi ve boğaz pastili alalım dedi. Bu gün otelden çıkış yapıp, Delta Havayolları’nın DL1559 Sefer sayılı uçağı ile 2.45PM ‘de Honolulu’ya uçacaktık. Otelden çıkış zamanımıza daha varken hemen gidip pastil alalım dedim Gökhan’a. Otelimizin çok yakınında çok büyük bir marketi olan CVS Pharmacy’e gittik yine. Gökhan’a pastil aradık önce, birde kahvaltılık bir şeyler aldık. Ben mini donutlar aldığımı hatırlıyorum.
Ardından hemen otele döndük. Toplanırken bir yandan da aldığımız şeyleri yemeye çalışıyorduk. Artık Hollywood’ta ki otelimize veda vaktiydi. Odamızdan dışarı çıkıp, köri kokulu koridordan son bir defa daha geçtik. Resepsiyonda ki görevli muhtemelende sahibi olan beyfendi Otelden memnun kalıp kalmadığımızı sordu. Her şey için teşekkür ettik. Tripadvisor'den otele yorum yapmayı unutmayın demeyi de ihmal etmedi ardından. Bir de girişte de sorduğu üzere Arabamızın olup olmadığını sordu yine. Valizlerimizle bu seferlik son defa Walk of Fame’den geçerek metro istasyonuna geldik.
Metro ile havalimanına gideceğimizi daha buraya gelmeden planlamıştık zaten. Metro haritası ile benim daha önce internetten indirdiğim haritamda bir tutarsızlık olduğunu farketsek te hemen doğru rotayı anladık. Bir yere kadar metro ile gayet güvenli gözüken bir şekilde gelsekte bir süre sonra mahallelerin ve durakların hatta trendekilerin güvenli olmadığı çok belli oluyordu. Son aktarma için indiğimiz durak bunlara tam örnek olarak verilebilir. - Yeşil Hat Imperial/Wilmington durağı. - Son durakta oldukça uzun süre trenin gelmesini bekledik. Havalimanına giden son aktarmadaydık. Bu arada son durağa gelirken Gökhan'ın metro kartında yeterli bakiye olmadığını farkettik ve hemen biraz daha yükleme yaptık. Benim kartımda sorun çıkması gerekirken bir şekilde sorun çıkmamıştı. Trenden indiğimizde ben bir otobüse daha bineceğimi biliyordum. Otobüsü beklemeye başladık. Hemen de geldi zaten biraz aceleci davranıp, yanlış yere gitmiş olabilirim binmek için ama Gökhan beni hemen toparladı. Bu sefer gündüz gözüyle Los Angeles Havalimanındaydık. Uçağımızın kalkacağı terminali çok zorlanmadan bulmuştuk. İlk defa Delta Havayolları ile bir uçuş yapacaktım. Gökhan'da keza öyle. Seyahatimizin en civcivli bölümüne gelmişti sıra. Uçuş görevlisine bu valizlerle uçağa girebiliyormuyuz sorsunu sormayı Gökhan üstlenmişti. Gökhanın gidişini izleyişimi hatırlıyorum. Her şey saniyeler içinde oldu. Daha seyahatin başında planladığımız kabine valiz sokma olayı Gökhan'ın gülerek yanıma gelmesiyle tamamiyle halledilmişti. Görevli “Hiç bir sorun yok bu valizler ile uçağa girebilirsiniz” demiş. Bu sevincin sonrasında hemen check-in işlemlerini yapmaya koyulduk. Daha önce Youtube dan izlediğim gibi çok kolay ve rahat bir şekilde biniş kartlarımızı aldık. Önce pasaportu okutuyor, ardından uçuşunuzu seçiyordunuz ve uçuş kartınız hemen basılıyordu.
Ellerimizde uçuş kartlarımız, kabine sokabileceğimiz valizlerimiz ve sırt çantalarımızla birlikte ilk defa Amerika İç Hat Uçuşu yapmak üzere kimlik kontrol bankosuna doğru yürüdük. Güvenlik yine üst düzeyde. Ayakkabılarımızı her zaman çıkarttırıyorlar. Neyse, sorunsuzca Gate'lerin olduğu bölgedeydik. Hemen gidip gate'imizi bir görelim dedik. Gate'i bulduğumuzda saati çok ekonomik kullandığımızı farkettik. Uçuşa bir saatten fazla olduğunu öğrenince bir öğle yemeği yiyelim dedik. Genel olarak yemek için alternatiflere baksak ta, yine MC Donalds'ı tercih ettik. Çok enteresan sipariş verdiğimiz Big Mac'lerimizin yanına Soğan halkası istediğimde kadın bizde yok demişti. Gökhan burger'ini alıp çok güzel bir masaya oturmuştu. Benim burgerim nedense gelmedi uzun bir süre. Artık söylemek zorunda kaldım. Yanlışlık yaptıklarını anlayıp hemen menü mü verdiler. Gökhan'ın yanına döndüğümde o keyifli fast food atıştırmalıklarımızdan birini daha yapacağımızı farketmiştim. Ne de olsa 50 dakika sonra Hawaii'ye uçuyorduk. Yanımızda bir Pilot'un olduğunu da anımsıyorum. Yemeğin ardından valizimden Gökhan ile bana ortaya çıkmaya başlayan soğuk algınlığı sinyallerini yok etmemiz için ilaç aradım. Mc Donalds'tan gitme vaktiydi. Gate'e dönerken hemen yanında ki büfeden hallice bir marketten su, muz ve elma aldık. Gökhan bütün olan parasını bozdurmaya çalışırken ona "Do you have a change?" diye sormasını söylemiştim. Bu arada bende National Geographic dergisinin Kasım sayısını uçakta okurum diye almıştım. Marketten çıkıp, Delta Havayollarının boarding olayını anlamak üzere Gate'te ki yerimizi almıştık. Tam bir karmaşa denmesede hala uçağa önce kimi aldıklarını çözebilmiş değilim. Yanlış sıraya gire gire sonunda uçaktaydık. Koltuklarımız 34A ve 34B. Cam kenarında ben vardım ve uçuş için hazırdık.
Başlı başına bir yazı yazılabilecek hostesler de Amerika’nın o bütün filmler de görüp, bildiğimiz kültürünü ve görünüşünü bize yaşatmak için bütün samimiyetleriyle hazırdı. Uçak kalktığında Los Angeles’ın o ünlü sahillerini geride bırakarak 7 Saat kadar sürecek yolculuğumuz için bulutlarla tekrar başbaşa kaldık. Delta Havayollarının hosteslerin yaşlarının oldukça büyük olduğunu ve uçuşlarda ne ikram ettiklerini daha önce de biraz araştırmıştım. Ama yinede yaptığım telaşı, Gökhan “Alt tarafı bir fıstık isteyeceksin!” diyerek hafifletti. Bir hostes düşünün 45 lı yaşlarında,sarışın,renkli gözlü,siyah kalın çerçeveli gözlüklü, yaşına rağmen formunda ve her daim gülsün. Sonra böyle bir hostesin uçuşun büyük bölümünde “Snacks” “Snacks” “Snacks” diye ne yüksek ne de alçak tam kıvamında bir ses tonuyla yolculara bir şey isteyip istemediğini sorduğunu. Ben Portakal suyu ve kurabiye istedim. - Kurabiyeler çok lezzetliydi bu arada.
Arada dağıtılan sular, kahve servisi, sert görünümlü Meksikalı türünün tek örneği hostun müthiş kibar davranışları falan derken uçuşun sonuna doğru geldiğimizi Hawaii Adaları’na girerken doldurulması gereken formların dağıtılmasıyla anladık. Bu formu adalar hakkında ki onlarca araştırmama rağmen daha önce hiç bir yerde ne okumuş ne de duymuştum.
Gökhan benden biraz daha önce formu doldurup teslim etmişti. Ben de Gökhan’dan bir yarım saat sonra formu doldurmaya başladığımda Gökhan’ın formunda oldukça fazla eksik olduğunu farkettik. Açıkcası çok sorun olacağını düşünmüyordum ve öylede oldu. Sonra bende formumu uçuş görevlisine verdim. Ve artık uaçağın penceresinde Oahu Adası koca heybetiyle tam altımızdaydı. Hava kararmak üzereydi. Diamon Head’in üzerinden geçtiğimizi hatırlıyorum. Çok heybetli bir iniş yaparken telefonumla video çekmeyi de ihmal etmemiştim. Ve ALOHA!.
Arada dağıtılan sular, kahve servisi, sert görünümlü Meksikalı türünün tek örneği hostun müthiş kibar davranışları falan derken uçuşun sonuna doğru geldiğimizi Hawaii Adaları’na girerken doldurulması gereken formların dağıtılmasıyla anladık. Bu formu adalar hakkında ki onlarca araştırmama rağmen daha önce hiç bir yerde ne okumuş ne de duymuştum.
Gökhan benden biraz daha önce formu doldurup teslim etmişti. Ben de Gökhan’dan bir yarım saat sonra formu doldurmaya başladığımda Gökhan’ın formunda oldukça fazla eksik olduğunu farkettik. Açıkcası çok sorun olacağını düşünmüyordum ve öylede oldu. Sonra bende formumu uçuş görevlisine verdim. Ve artık uaçağın penceresinde Oahu Adası koca heybetiyle tam altımızdaydı. Hava kararmak üzereydi. Diamon Head’in üzerinden geçtiğimizi hatırlıyorum. Çok heybetli bir iniş yaparken telefonumla video çekmeyi de ihmal etmemiştim. Ve ALOHA!.
DEVAMI VAR...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder