Melekler şehrine günaydın... Uyandıktan sonra çok vakit kaybetmeden güne hazırlanmaya başladık. Yanımıza alacağımız haritaları, güneş kremini, mayoları, deniz terliklerini hazırlamıştık. Artık gündüz vakti Los Angeles'ı görmek için hazırdık. Dışarı çıktık ve otelimize bir de dışarıdan baktık.
Walk Of Fame'den geçerek Hollywood'a geldiğimizde Frozen adlı animasyon filminin galasının bu akşam yapılacağını her tarafın beyaz dekor olduğu hazırlıklardan anlamıştık. Ardından Hollywood yazısınında fotoğraflanabildiği alışveriş merkezinde ki Starbucks'ta kahvaltı yaptık.
Starbucks'ın kasasında ki çalışan Türk'tü. İsmi Kerem. Muhabbet ettik. Sırada bizimle birlikte bekleyenler muhtemelen Türkçe ile ilk defa tanıştıklarından biraz afallamışlardı. Bu arada o alışveriş merkezin de çok fazla Türk çalışan vardı. Kahvaltımızın ardından Santa Monica için yola koyulacaktık ki Gökhan, alışveriş merkezinde bir saatçiye girmeye karar verdi. Saatçi Türkiye’yi yakından tanıyordu. Louis Vuitton'dan imitasyon bir cüzdan bile hediye etmişler hatta. Takmış sizin orada ki giyim çok kaliteli diye. Dükkandan çıkana kadar Türkiye’ye övgüler yağdırdı. Neyse, Los Angeles’ın uzun yollarınla tanışmaya gelmişti sıra. Yürü yürü yürü. Bitmek bilmeyen bloklar... Ancak yinede, öyle dedikleri gibi sadece araba ile gezilirmiş gibi bir şey yok. Biz her işimizi toplu ulaşım ile halledebildik. Santa Monica 'ya doğru giden otobüs durağına yol alırken Less For Dress'e ve In and Out Burger’a rast geldik. Hiç vakit kaybetmeden Less For Dress'e daldık.
Çalıştığımız şirket’ten bir arkadaşımızın fiyatlar, Less for dress'te çok uygun referansı ile içerideydik. Gerçekten gayet uygun şeyler bulduk ama o an için yanımızda taşıyamıyacağımızdan hiç bir şey almadan çıktık. Ardından Santa Monica’ya gitmek için duraktaydık. Planladığımız otobüsle değilde aynı yöne doğru giden bir başka otobüs ile Santa Monica’ya doğru yoldaydık. Santa Monica için son durağa yakın bir durakta indik. Kısa bir yürüyüşün ardından muhteşem Santa Monica Pier ile tanıştık.
Hayatımda ilk defa okyanusu bu kadar yakından gördüm. Pier’de çok harika dükkanlar vardı. Birde harika bir rıhtım... Türk'lerde var dı yine bu arada. Pier’i yeteri kadar dolaştığımızı düşünüp Okyanus'u daha yakından görmeye karar verdik. Kumsal’da oturanlar vardı. Ardından fotoğraf çektik ve biraz mola verdik.
Film çekenleri gördük bu arada kumsalda. Gökhan ile Go-Pro kamerasıyla martı çekebilmek için, sürünün içine daldık. Çokta güzel karelerin olduğuna eminim. Ardından yavaş yavaş Pier’e doğru tekrar yürümeye başladık. Benim film seti sandığım rüya gibi evleride yazmadan geçemeyeceğim bu arada. Sahilin hemen kenarında boş gibi gözüken, oldukça nizami bir blok ev vardı. İçinde yaşayanların olup olmadığını anlayamadık, en sonunda film seti olarak kullanıyorlardır herhalde dedik.
Biraz daha civarda bakınmamızın ardından, bisiklet kiralamak için, Pier’de tek sandığımız bisikletçiye girdik. - Ama başka bisikletçilerde varmış. - Bisikletçide ki tezgahtar meksikalı ve oldukça samimiydi. Kredi kartlarımızdan bisikletlerin paralarını bloke ettirerek bisikletlerimizi aldık. Bisikletler biraz Amerikan tarzından olsa gerek, farklıydı. Venice Beach’e kadar, bisikletlerimiz ile gittik. Beach’te ve yolda arada durarak fotoğraflar çektik. Burada aklınıza gelecek her türlü çılgın şey vardı. Hippiler, rockçılar, evsizler, vücüt yapanlar, dövmeciler, ilginç şeyler satan sokak satıcıları, tanıtım çekenler ve renkli bir karmaşıklık.
Geri dönüşe geçtiğimizde yolda birini bisikletinden düşerken gördüm ve iyi olup olmadığını sordum hemen. Sorun yoktu. Yola devam ettim. Gökhan’da ardımdan geliyordu. Bir ara durup fotoğraf çekmemi istedi. Durdum, çektim. Ama fotoğrafların çok başarılı olduğunu söyleyemeyeceğim çünkü aklım sadece bir saatliğine kiraladığımız bisikletimizin süresinin artık sona yaklaştığındaydı. Dünyanın en güzel gün batımlarından birinin yanından geçerek tam zamanında bisikletlerimizi teslim ettik neyse ki. Artık akşam yemeği zamanıydı. Pier’de yemek yiyecek bir yer aradık.
Ama Pier'in dışarıda ki restoranları için havanın soğuk fiyatlarında pahalı olduğuna karar verdik. Ardından Santa Monica sokaklarında yürümeye başladık ve rast gele çok samimi bir spor bara girdik.
Biz pizza sipariş ettiğimizi zannederken meğer bizim kır pidelerine benzeyen sadece çok daha kabarık hamurlu ve meksika usulu bir pizza pide karışımı geldi. Gayet keyifli görünüyordu aslında. Önce bu sipariş bizim değil diye itiraz etmiş olsakta, o sipariş bizimdi ve afiyetle yedik. Sonradan öğrendik ki bu pizzanın adı "Calzone"muş bu arada..
Yemeğimizin sonuna doğru Gökhan baştan beri bizimle ilgilenen hiç Amerikalıya benzemeyen garsona nereden sigara alabilirim diye sordu. Garson tam emin bir cevap verememekle birlikte, oturduğumuz masadan gözüken karşı caddede ki şarküteri tarzı dükkanı işaret etti. Gökhan sigarayı almak için kalkıp gittiğinde yalnız kalmıştım. Biraz telefona bakınayım giremediğim internete gireyim derken, Gökhan geliverdi. Ama garsonda aynı anda geldi ve sigarayı barda içemeyeceğini söyledi. Bir hayal kırıklığı yaşamamızın ardından Gökhan'ın yanından tuvalete gidiyorum diye kalktım. Tuvalet aynı bildiğimiz Amerikan filmlerinde ki tuvaletler gibiydi. Kovboy filmlerinde ki barların kapıları gibi kapısı, içinde de bir sürü kız fotoğrafı vardı. Artık yavaş yavaş kalkma vaktiydi. Bahşişli bir hesap ödeyip bardan ayrılırken her şey için garsona teşekkür ettik. Şimdi geri dönme bulmacasını çözmedeydi sıra. Geldiğimiz otobüsün durağını hiç hatırlamıyorduk. Etrafı bir iki defa dolaştıktan sonra ancak bulabildik. Bu arada baya koşturduğumuzu hatırlıyorum. Hatta bir otobüse yetişmek Gökhan koşuyordu da ben koşmadığım için otobüsü kaçırdık. Kaçırdınız da ne oldu demeyin, bizim aklımızda dün akşam havalimanından dönerken ki yakalandığımız rush hour’a yakalanıp yakalanmama korkusu vardı. Neyse ki sonra ki otobüste çok geçmeden geldi ve otobüsteydik. In and Out Burger'a yakın bir yerlerde inip paralel bloklardan Hollywood'a çıktığımızı hatırlıyorum. Kodak Theater'in etrafına doğru yürümeye başlamıştık. Sabah gördüğümüz Frozen Filminin galasını unuttuğumuzu gala çıkışını görünce hatırladık.
Gece dışarı çıkıcaz dedik ama malesef büyük kararsızlığımızın ardından bir kere daha jat-lage yenik düşüp uyuya kaldık.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder